Tuesday, January 22, 2008

Hrant Dink, Almanya’nın dünyaca ünlü dergisi Stern’in kurucusu Henri Nannen adına her yıl geleneksel olarak verilen gazetecilik ödülünü ölümünden bir süre önce aldı. Basın ve Düşünce Özgürlüğü ödülüne layık görülen Dink, Hamburg’da Alman Tiyatro binasında bir konuşma yaptı. Konuşmasında Türkiye’nin dışarıdan çok karanlık, dindar ve milliyetçi gözüktüğünü ancak, kendi düşüncesinin farklı olduğunu söyleyerek, “Ben o ülkenin içinden geliyorum ama o ülke karanlık bir ülke değil, aydınlanıyor ve biz orayı aydınlatmak için çaba sarf ediyoruz” dedi.
Hrant Dink konuşmasını yaptıktan sonra yerine geçti, ancak Nannen’in büstünden oluşan heykelciği almayı unutmuştu. Sunucu Günther Jauch anonsuna devam ederken, Dink sessizce kürsüye yaklaştı ve Jauch’un arkasından geçerek ödülünü aldı. Sunucunun arkasında biri olduğunu fark edip dönmesi üzerine, ödülünü göğsüne koyarak kaçmaya başladı. Kaçışı izleyen davetlililer Dink’i alkışlamaya başladı.

İşte Dink’e ödülünü unutturan ve Banu Güven’le 24+’da yayınlanan konuşmanın tam metni:

“Sayın bakanlar, sayın senatörler, değerli meslektaşlarım ve çok değerli konuklar.

Bir insan varmış ve ben onu tanımıyordum hiç... Ve bugün onu tanıdım işte bu o... Ve böyle bir insanla aynı çizgide sayılmam benim için gururların, onurların en büyüğüdür. Yani onun Alman demokrasisi için ne kadar düzgün durduğunu yeni öğreniyorum. Onun gibi olmak bundan sonra benim de temel hedefim.

SİZLERİN DE CANINI SIKACAĞIM
Değerli arkadaşım beni tanıtırken zaten tarifimi anlattı size ve ben bunun için fazla konuşmayacağım. Ama biz yazarlar ve çizerler genellikle sadece bazılarının değil herkesin canını sıkarız. Ve belki ben şimdi sizlerin canını da sıkacağım.

Önemli bir tarihten bahsedildi, benim halkımın tarihinden bahsedildi, yaşadığı trajediden... Evet orada yaşayan bir halk vardı, 4 bin... Bu halk önemli bir uygarlık yaratmıştı ve artık onlar orada yoklar... Onlardan iz kalmadı. Ya da çok az iz kaldı. İyi ama bunun sorumluluğu sadece Türklerde mi? Acaba biz Avrupalıların da bir sorumluluğu var mıydı? Acaba bu soruyu kendimize sormamız gerekiyor mu? Bence evet. Eğer bu soruyu sorarsak geldiğimiz sonuçta, bugün ne yapmamız gerektiğini de çok daha net bir şekilde ortaya koyabiliriz diye düşünüyorum. Evet hepimizin sorumluluğu var; Avrupa’nın da o acıların yaşanmasında sorumluluğu vardır. Ama bugün artık o acıları telafi etmenin fırsatı var.

TÜRKİYE KARANLIK DEĞİL, AYDINLANIYOR
Evet ve size Türkiye’den bahsetmek istiyorum. Dışarıdan çok karanlık, çok dindar, çok milliyetçi gözüken bir ülkeden bahsediyorum. Ve ben o ülkenin içinden geliyorum ama o ülke karanlık bir ülke değil, aydınlanıyor ve biz orayı aydınlatmak için çaba sarf ediyoruz. Ve sizlerden beklentimiz bu çabamızda bize her zaman doğru bir şekilde destek vermeniz... Bugün Türkiye Avrupa Birliği’ne girmek istiyor ve yanı başında onun Ermenistan var. Zor şartlar altında yaşayan bir ülke onlar da, Avrupa’nın en azından komşusu olmak istiyorlar. Acaba şimdi yeni bir fırsat mı doğdu onları ortak çıkarda buluşturmak ve tekrar barış getirmek için, ben çıktığını düşünüyorum. Ve bunun için sizlerden yardım istiyorum. Türklere de Ermenilere de yardımcı olun. Birbirlerini anlamaya çalışsınlar, tarihle yüzleşsin o kapalı kilit açalım o kilidi ve aşalım artık önümüze bakalım.

HAKARET ETMİYORUZ, GELECEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ
Ben Türkiyeliyim ve Ermeniyim iki kimliğim birden içimde uzlaştırarak yaşıyorum. Hem varlığını yitirmiş bir halkın çocuğuyum ve onların acısını ebediyete kadar sırtımda taşıyacağım ama aynı zamanda bu halkı tekrar barıştırmak için önümüze ne engeller çıkarsa çıksın ifade özgürlüğümüzü kısıtlarlarsa kısıtlasınlar bizi yanlış anlatırlarsa da anlatsınlar ve dediği gibi hakaret ettiğimizi saysalar da saysınlar hayır biz hakaret etmiyoruz, biz insanların geleceği için çalışıyoruz ve ben buna devam edeceğim. Bana verdiğiniz destek benim için çok önemli, sizlere ülkem adına da teşekkür etmek istiyorum.”

görüntü için:

http://www.ntvmsnbc.com/news/433871.asp

Devlet Glock tabanca satışına başlıyor

Danıştay saldırısı ve Rahip Santoro cinayetinde kullanılması üzerine iptal edilen Glock siparişleri yeniden verildi. MKEK’nin bu ay sonunda ithal edeceği 825 Glock tabanca 3 bin dolara satılacak.


Kamuoyunda “hayalet tabanca” ya da “suikast silahı” olarak adlandırılan, ancak Avusturya kaynaklı firmanın, haksız rekabete yol açtığı gerekçesiyle bu deyimlerin kullanılmasının yasaklanmasını istediği Glock marka tabancalar, artık Türkiye’de de resmi olarak satışa sunulacak. Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK), resmi olarak siparişleri almaya başlayacak ve silah teslimatları da Şubat ayından itibaren gerçekleştirilecek. MKEK iki yıl önce ithalat için siparişleri vermiş, silahların Danıştay saldırısı ve Rahip cinayetinde kullanıldığı belirlenince iptal etmişti. Bunun üzerine de, silahların, başta Irak olmak üzere, kaçak yollardan Türkiye’ye sokulduğu belirlenmişti.
Dünya silah pazarının yüzde 50’sini, en büyük silah pazarı olan ABD pazarının ise yüzde 70’ini elinde bulunduran Glock marka tabancaların Türkiye’ye ithalatı ile ilgili işlemler, 2006 yılında MKEK tarafından tamamlanmış; ancak aynı dönemlerde bu silahlarla Danıştay saldırısının, ardından Trabzon’daki rahip Santoro cinayetinin işlenmesi nedeniyle tartışma yaratmıştı.

İTHALAT İPTAL EDİLİNCE KAÇAK YOLLARDAN GİRDİ
MKEK de, bu haberlerin oluşturduğu hassasiyetleri gerekçe göstererek, siparişleri iptal etmişti. Ancak bu süreçte, özellikle Irak’tan kaçak yollarla giren Glock tabanca sayısında artış belirlendi.

Firma yetkilileri ise, benzeri tabancalar ve hatta yine aynı ülke Avusturya’nın değişik markalardaki tabancaları MKEK tarafından satılırken, Glock’un satışına izin verilmemesiyle, Türkiye’nin, Avrupa Birliği’nin en önemli krierlerinden biri olan rekabet kuralını ihlal ettiğini iddia ederek, serbest rekabet kuralının işletilmesini istemişti.

Güvenlik yetkilileri de, Glock marka tabancaların Türkiye’ye kaçak yollardan sokulmasına son zamanlarda daha sık rastlanır olmasının ve karaborsada fahiş fiyatlara satılmasının altında, Türkiye’de bu silahların resmi olarak satılmasına izin verilmemesinin yattığı uyarılarında bulundular. MKEK ve Milli Savunma Bakanlığı yetkilileri, bu uyarılar üzerine, serbest rekabet kuralını işletme ve yerli sanayiye öncülük etmesi adına firmaya değişik modellerde 825 adet tabancanın kesin siparişini geçtiğimiz günlerde verdiler.

OCAK SONUNA KADAR 825 TABANCA GELECEK
Glock firmasının Türkiye Temsilcisi Mend Savunma Genel Müdürü Müslüm Erdoğan, MKEK’nin bu siparişini doğruladı; 825 adet Glock tabancanın Ocak ayı sonuna kadar Türkiye’ye gelmesini beklediklerini ve Şubat ayından itibaren de MKEK’de resmi satışa sunulacağını umduklarını ifade etti.

825 adet tabancanın, piyasayı test etme amacını güttüğünü söyleyen Müslüm Erdoğan, talep olması durumunda gerisinin geleceğini garanti ettiklerini de sözlerine ekledi.

Glock marka tabancaların, MKEK tarafından yaklaşık 3 bin dolar civarında bir fiyattan satılmasının öngörüldüğü belirtiliyor.